Güvenlik (emniyet ve asayiş), toplumun, onu oluşturan bireylerin, onların kişilik hakları ve insanlık onurlarının, kamusal ve kişisel malların, her türlü tehlike ve kazalardan korunması anlamına gelmektedir. Bu anlamda güvenlik, devletin kolluk gücü aracılığıyla bireylerin tehlike ve kazalara karşı korunmasını, can, mal ve ırz güvenlikleri bakımından huzur içinde bulunmalarını gerektirmektedir. “Güvenlik hizmetleri” ulusları meydana getiren toplumlarım en önemli kavramları arasında olup mülkiyet düzeninin esasını oluşturan sistemlerden biridir.

Kamu Güvenliği; ‘’Kamu güvenliği (amme emniyeti, amme asayişi)’’, ‘’şahsa veya eşyaya zarar verecek kazaların ve tehlikelerin yokluğudur’’. Örneğin yollarda trafik güvenliğinin sağlanması kamu güvenliği amacına yöneliktir. Ülkeler, devletler hakimiyeti altındaki bölgelerde kamu güvenliğini sağlayamadıkları takdirde oralardaki güçleri ve egemenlikleri yok hükmündedir.

Kısaca güvenlik, bireylerin umumi veya umuma açık yerlerde saldırıya, engellenmeye ve kazaya maruz kalmadan ve can ve malları için endişe duymadan bulunmaları ve dolaşmalarının sağlanmasıdır.

Güvenlik, öncelikle kolluk kuvvetleri aracılığıyla sağlanır. Amaç toplumun refah, huzur içerisinde varlığının korunması ve kamu düzeninin tesis edilmesidir. Birey, toplum ve devlet ilişkilerinde güvenlik olgusu olmazsa olmaz bir konu olup bu üçlü içerisinde özel ve ehemmiyetli yer teşkil eder. Her an değişen ve gelişen küreselleşen dünya göz önüne alındığında elbette güvenlik hizmetleri de bunlara kayıtsız kalamamaktadır.

Diğer taraftan ulusal güvenliği sağlamada politik, ekonomik, askeri ve sosyo kültürel gücün önemli etkisi olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda coğrafi etmenlerle şekillenen jeopolitiğinde ulusal güvenlik algısının oluşturulmasında önemli bir yeri vardır. Günümüzde jeopolitik kavramının içerisine coğrafyanın yanında jeoekonomi ve jeostrateji gibi kavramların da eklenmesi ile ulusal güvenlik algısının farklı alanları da içerisine alacak şekilde genişlediği görülebilmektedir.

Güvenlik, endişe, tasa, kaygı, taciz, sabotaj, yangın gibi her türlü canlı ve cansız varlıklardan gelebilecek tehlikelerden korunma hissiyatıdır. Bunun yanında bireyin psikolojik olarak ruh yönünün de göz ardı edilmemesi gerekildiği unutulmamalıdır. Çünkü son yıllarda gerek uluslararası gerekse de ulusal düzeyde yaşanılan siyasi, ekonomik kaosların yarattığı güvensizlik ortamına bağlı stres ile günlük yaşantımızda pek çok kolaylıklar sağlayan elektronik ve teknolojik aletlere rağmen insanoğlunun hali hazırda çok mutlu olduğu söylenemez. Bu gelişmeler yaşam standartlarımızı ve koşullarımızı ileriye taşısada ters orantılı olarak ahlaki yozlaşma giderek artmaktadır. İç tatminden yoksun insan sonunda adını bilmediğimiz yeni türeyen birçok hastalığın pençesine düşmekte paranoid kişilik bozuklukları, panik atak, depresyon gibi hastalıklara sebebiyet vermektedir.

Toplum yaşayan canlı bir kavramdır. Zira toplumu oluşturan bireylerdir. O yüzden değerlendirmelerimizde bireyin, toplumun özgürlüğünü göz ardı edemeyiz. Burada güvenlik ve özgürlük kavramları birbirleriyle yakın ilişkilidirler. Birey ancak kendini güvenli ve emniyetli hissettiği ortamda özgürce düşünür, hisseder ve hareket eder. Bunun tam tersinin olması durumunda yani özgürlük adına herkesin istediğini yapması, durması gerektiği yerlerde durmaması, başkalarının özgürlük alanına girmesi durumunda çatışmalar boy gösterir halka halka büyüyerek tüm topluma sıçrar kamu düzeninin varlığı tehlikeye girer. Demek ki birey temel haklarını kullanabilmesi için öncelikle emniyete ihtiyaç duyar sonra özgürlükler gelir. Güvenlik ve özgürlük kavramlarının eşdeğere sahip olmadığı buradan anlaşılmaktadır. Elbette güvenlik bağımsız değildir. Özgürlüğün elde edilmesinde bir araçtır.

Yukarıda görüldüğü gibi güvenlik ile ilgili farklı tanımlar yapılmış hepsinin bakış açısı farklı olsa da sağlanmak istenen hedef aynıdır. Yaptığımız bu çalışma özel güvenlik örgütleri ile ilgili olduğundan öncelikle güvenlik denilen olgunun üzerinde durmalı her yönüyle ele alıp bir kavramsal çerçeve çizmeli varılmak istenen hedefe ulaşabilme açısından önem taşımaktadır.

Petrol, doğalgaz, su gibi doğal kaynaklara sahip olma arzusu ile ekonomik ve siyasi çatışmalar tüm dünyada yaşanılan alanın güvenlik atmosferini delmektedir. Ülkemizin Asya Avrupa kıtalarını birleştirmesi, coğrafi ve özellikle son yıllarda siyasi konumu itibariyle büyük risk ve tehdit altındadır. Zira sınırlarımızda yıllardır savaşlar sürmekte ve hale sular durulmamaktadır. İsrail ve Filistin arasındaki savaşlar, Suriye ve Mısır ülkelerindeki iç karışıklıklar ilk akla gelenler arasındadır. Her geçen gün yeni yeni terör örgütleri farklı isimlerle (İşid, Pyd vs.) karşımıza çıkmakta ve bu bataklığa ülkemizde çekilmek istenmektedir. Tüm bunlardan dolayı güvenlik ihtiyacı her an artmakta, ekonomik manada devlet bütçelerinde aslan payı güvenliğin temini için silah ve savunma sanayine ayrılmaktadır.

Küreselleşme yer kürede her alanda etkili olmakta ekonomi yönüyle tüm ülkeleri etkilemektedir. Bunun yanı sıra suç ve suçların çeşitliliğinin artması, herhangi bir yerde gerçekleşen terör olayının tüm dünyayı etkilemesi (11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde (A.B.D.) gerçekleşen terör saldırından sonra tüm dünyada İslamofobinin artması) sonucu terör olayları da küreselleşme çatısı altına girmektedir.

İnsanlar artık kendi güvenliklerini sağlamak maksadıyla güvenlik konusunda çeşitli alanlara yönelmektedir. Merkezde birey, kurum, kuruluş, tesis güvenliğini sağlamak üzere birçok güvenlik konusunda bu işleri profesyonellik çerçevesinde yerine getirecek yasal örgütlenmeler içerisine girme ihtiyacı doğmaktadır.

Kısacası çağlar değiştikçe gereksinimler ve ihtiyaçlar değişerek güvenlik denilen olgu sistematik bir şekle bürünmüş, özel mülkün ve bireyin korunması olarak kalıplaştırılmış ve zaman geçtikçe çıkarılan kanunlarla yasal zemine oturtulmaktadır.

Leave a comment

9 + six =